Kırmızı Kaşık

6 Ağustos 2016 Cumartesi

İstanbul Lezzet Durakları: Kadıköy'de bir İtalyan - Ristorante il Padrino

Yine fi tarihinde gidilmiş bir restoranın değerlendirmesiyle baş başayız. Yemeği çoğunlukla dışarıda yiyip mekan değerlendirmesini bahane ettiğimiz bekarlık dönemi hatıralarından biriydi il Padrino ziyareti. İşten bir grup arkadaş, daha çok girls nightout'u andırsa da, bir hafta içi akşamını değerlendirmek ve yeni mekanlar denemek maksadıyla cadde yollarını tutmuştuk. Cadde'den sahile inerken en çok tercih edilen sokakta (İskele Sokak) olmasından mütevellit dışarıdan hepimizin aşina olduğu bir yerdi. Her birimiz farklı şeyler sipariş ettiğimiz için aynı anda birden fazla yemeği deneme imkanımız oldu. Mekan değerlendirmeleri için ilk ziyarette kişi sayısının fazla olmasının böyle avantajları var tabi ki. Ben fazla riske girmeden kontrollü deney yapmak adına (makarnası ile ün salmış mekanları değerlendirmek için hep aynı siparişi veririm çünkü) Fettuccine Alfredo, ya da il Padrino'daki muadiliyle; tagliatelle con pollo tercih etmiştim. Arkadaşlar da, nam-ı diğer jüri üyeleri de, hatırladığım kadarıyla piliç strogonof, risotto al salmone fresco ve lasagna al forno sipariş vermişlerdi.
Tagliatelle Con Pollo'nun oldukça  standart bir tadı vardı. Bir yedikten sonra bir daha yemek için getirtmez belki ama kötü veya lezzetsiz demek haksızlık olur.
Gelelim risottoya, ben risottoyu ilk kez Venedik'in esnaf lokantası olan; Rosticceria Gislon'da denemiştim. Lezzet açısından çok methedildiği için Gislon'daki versiyonunu temel alarak kıyaslama yapmam gerekirse nişasta-tereyağı oranının tam dengelenememesi nedeniyle kıvam konusunda eksikti demek yanlış olmaz. Tabi ki ne İstanbul Venedik ne de il Padrino Gislon... Demem o ki İstanbul'da varsa alternatif, bulunuz ve tadınız. Ancak bir risotto yiyeyim, standartlarım İtalya'daki restoranlar değil derseniz, İl Padrino uzaklarda değilse risotto yenilebilir. Sıradaki yemeğimiz; lazanya. Lazanya
en risksiz lezzetlerden biri. Tabi ki zincir restoran mantalitesindeki bir restoranda kalite düşme
ihtimali çok yüksek olabilir. Ancak henüz franchising yapılanmasına geçmemiş ve konsept olarak italyan mutfağını benimsemiş, il Padrino benzeri restoranlarda Lazanya sizi olumsuz anlamda pek de şaşırtmaz. Kayda değer şekilde lezzetli olursa o bonusu olur ama dediğim gibi bu tarz mekanlarda kötü olma gibi bir lüksü yok. Açsanız lazanya karın doyurmak için belki iyi bir seçenek olmayabilir evet ama lazanya severler için yine il Padrino'ya bir kere de olsa gidilebilecek yerler listesinde yer vermekte fayda var. Son olarak piliç strogonof, evet bu da ne kadar kötü olabilir ki diyebileceğimiz bir tat. Belki de o kadar denediğimiz yemekler arasında en lezzetli olanıydı. Kaldı ki piliç strogonof bu kadar lezzetliyse dana strogonof da ondan aşağı kalır yanı yoktur diye düşündürtmedi değil. Diğer lezzetleri deneme fırsatımız olmadı. Dolayısıyla yemek tercihi yapacaklar için bu 4 lezzetten biri arasında kararsız kalanlar için belki biraz fikir vermiştir diye umuyorum. Yemekleri bir kenara
bırakıp diğer detaylardan bahsedecek olursak, ilk bahsetmek istediğim şey restoranın atmosferi olabilir. İçeriye adımınızı attığınız anda biraz önce caddede olduğunuzu oranın İstanbul olduğunu bir anda unutuyorsunuz. Oldukça samimi bir ortamı var. İlerleyen saatlerde yoğunluğun artmasıyla kalabalık bir ortama dönüşmesine rağmen biz hiç bir şekilde rahatsız olmadık; konuşmalardan, gürültülerden. Farklı atmosferler denemek isteyenler için tavsiye edilebilir. Olumsuzluklardan bahsetmek gerekirse; bizim masadaki sohbetin koyulaşmasıyla yemek yedikten bir süre sonra daha masada kalmıştık. Çay-kahve seansı da bitince garsonlar tarafından belirli zaman aralıklarıyla bir şey isteyip istemediğimiz sorularak "hadi kalkın, boş masa kalmadı" mesajı alttan alttan verilmiş oldu. Biz de mesajı aldıktan sonra mekandan ayrılıp kahve içmeye cadde üzerindeki bir kafeye geçtik. Demem o ki kalabalık bir saatte gittiyseniz yemeğinizi yedikten sonra sohbet için bir süre daha oturulabilecek bir mekan olmamasından dolayı çay, kahve ve sohbet için restorandan sonra başka bir mekanı daha gözünüze kestirirseniz hiç fena olmaz. Fiyat konusunda da normalin biraz üstünde ama hem ortam hem de "italyan mutfağı" etiketlerinden dolayı bu ücretlendirmeyi kendilerine hak görmeleri çok da şaşırtıcı değil açıkcası. Velhasıl kelam standart bir italyan restoranı beklentisiyle giderseniz pekala memnun ayrılabilirsiniz, ancak büyük beklentilerle giderseniz bir de benzer lezzetleri ana vatanında deneme fırsatınız olmuşsa ne yazık ki mekan tam bir hayal kırıklığı.
Bu yazımızı da, izleyenler için Solino'nun bir sahnesini gözünüzün önüne getirecek şu sıcacık italyan şarkıyla tamamlamak istiyorum.


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Recipe Blogs - BlogCatalog Blog Directory