Kırmızı Kaşık

23 Kasım 2014 Pazar

La Revedere Moldova

Yeryüzünde kaç dil var, her dilde kaç kelime var bilinmez ama La Revedere'nin hiç bir dilde tam karşılığı yokmuş gibi geliyor bana. Bu kadar çok anlamı, hissi barındıran başka bir kelime olamazmış gibi sanki. Varsın olsun çevirmenler güle güle desin, hoşça kal sansınlar karşılığını, sözlüklerde elveda yazsın... La Revedere kesinlikle bunlardan çok daha fazlası. Bu kelimenin tam karşılığını öğrendiğimde yaşım 13'ü geçmiyordu. Belki tam anlatılmaz ama hiç bitmesini istemediğin bir şeyin yarıda kalması gibi bir şey. Söylemek zorunda olduğun için söylediğin bir veda sözcüğü La Revedere. Biraz tebessüm çokca da hüzün içeriyor. Anlayacağınız Emir Kusturica filmleri tadında bir sözcük La Revedere; hem acı, hem tatlı.
Evet bu duygusal atmosferi burada bırakıp izninizle neden La Revedere? neden Moldova? sorularını cevaplayarak başlamak isterim. Geçtiğimiz ay bugünlerde, arkadaşım Daniela'nın düğünü için Moldova'daydım. Mükemmel bir haftasonunun ardından yine bana vedalar, yine bana ayrılıklar... Belki oldukça kısa bir seyahatti ama unutulmaz bir deneyim oldu benim için. Farklı bir kültür, farklı insanlar ve tabi beni en çok ilgilendiren kısımlardan biri olarak; farklı bir mutfak. Aslında farklı dediysem de Türk mutfağıyla benzer yanları yok değil. Kişinev'e iner inmez Daniela ve -artık- müstakbel eşi; Dorin beni Moldova yemekleri yapan etnik bir restorana götürdüler. Plăcintă adını verdikleri gözleme benzeri şeylerden sipariş ettik. Her ne kadar gözlemeye benzese de hamuru gözleme kadar ince değil ve sanki yağı da gözlemeden biraz daha azdı. Görüntüsü de bizim bildiğimiz gözlemeden farklı olarak yuvarlaktı. Farklı tatlar deneyelim diye üçümüz de farklı plăcintă istedik. Karar aşamasının ardından masada, inek ve koyun peyniri içeren; "plăcintă cu brânză de oi şi de vaci", patatesli; "plăcintă cu cartofi", tatlı olarak balkabaklı;  "plăcintă cu bostan" ve içinde tam
olarak neler olduğunu hatırlamadığım ve doğal olarak ismini de hatırlamadığım bir plăcintă daha vardı. İçecek olarak da yine Moldova'ya özel; karışık meyvelerin su içinde kaynatılmasıyla yapılan bizim komposto olarak tabir edebileceğimiz bir içecek istediler. Değerlendirmelere gelecek olursak plăcintă'nın güzel bir tadı var ama efsane diyemeyiz tabi ki. Tatlı olarak istediğimiz kabaklı plăcintă ise damak tadıma biraz tersti. Belki kabakları şekerle haşlayıp koysalardı daha güzel olabilirdi ama çiğ bir şekilde şeker olmadan kullandıkları için garip karşıladığım bir tad oldu. Üzerini pudra şekeriyle kaplayıp şeker açığı kapatılmaya çalışılsa da yeterli olmamıştı benim için. Siz de benim gibi madem tatlı yiyoruz o kadar kalori alacağız bari aldığımıza değsin diye düşünenlerdenseniz, bu tat kesinlikle bizlere uygun değil. Patatesli ve peynirli olan favorimdi. Ertesi gün kilise düğününün ardından Daniela'nın köyde yaşayan anneannesinin evinde yemek verildi.
 Sofrada yine plăcintăyla karşılaştım. Önceki gün restoranda yediğimizden daha lezzetliydi. Hamuru, tadı tamamen farklıydı. Restorana tekrar dönecek olursak; içeceklerden bir üzümlü, bir de elmalı olacak şekilde 2 sürahi istedik. İkisi de oldukça hafifti. Moldova'nın üzümü meşhur olduğundan üzümlünün tadı bir başkaydı tabi ki. Yaz ayları için oldukça iyi bir alternatif olabilir bu komposto. Hem hafif hem de inanılmaz serinletici bir etkisi var. Ayrıca plăcintănın yanında da hiç de fena gitmiyor. İlerleyen günlerde kurulan masalarda pek rastlayamadım bu içeceğe. Sanırım evlerde çok sık yapılan bir şey değil. Genelde sofra düzeni açık büfe tarzı oluyor. Evlerde de bu şekilde. Herkesin önünde bir tabak var. Herkes istediğini ortadaki tabaktan alıyor. Peynirlerini çok beğendim. Gerçekten lezzetli ve bol çeşit peynirleri var. Üzümlerinden bahsetmeme zaten gerek yok sanıyorum. Hem Daniela'nın anneannesinin evinde, hem de düğünde verilen yemekte en çok dikkatimi çeken şey tavuktu. İki sofrada da bütün halindeki tavuğu hafif derinlikli bir servis tabağının içinde jelimsi bir şeyin içinde servis edilmesi dikkatimi çekti. Haşlanmış değildi belli ki ama
kızartılınca da o jölemsi kıvam nasıl elde edilir tam kestiremedim. İlk gördüğümde servis gereği o şekilde sunulmuştur diye düşünmüştüm ama masadaki çoğu kişinin o jöleli kısımdan da alması bende soru işaretlerinin oluşmasına neden oldu. Görüntüsü itibariyle tadının o kadar iyi olmayacağını düşünüyorum açıkcası. Düğünden önce Daniela'nın vaftiz anne ve babasının evine gittik. Burada da bir yemek masası kuruldu. Diğer masalardan farklı olarak, burada mantıya benzetebileceğimiz, suyu daha az olan bir yemek vardı. Üzerine herhangi bir sos dökülmeden servis edilmişti ama yanında arzu edenler için krema vardı. İçinde peynir olarak bizim lor peynirine benzeyen; tuzsuz, yağsız bir peynir kullanılmıştı. Genel itibariyle Moldova deneyimim bu şekildeydi. Güzel yedik, içtik, eğlendik ama kısaydı işte. Yine La Revedere deyip veda etmek zorunda kaldım güzel şehrin güzel insanlarına.

                                   



                                      La Revedere Moldova


                      Fear Of The South by Tin Hat Trio on Grooveshark


                       
Recipe Blogs - BlogCatalog Blog Directory