Kırmızı Kaşık

5 Şubat 2012 Pazar

Fas'da çay saati


   2001 yılında kendimi Fes'in labirent sokaklarında bulmadan önce ne Fes ne de Fas hakkında bir bilgim olduğu söylenemezdi. Fas öyle bir ülke ki ne bir boğaz ötesindeki İspanya'ya, Portekiz'e benzetmek mümkün ne de hemen yanı başındaki Cezayir'e... Bir masal ülkesi burası, henüz duyulmamış bütün mistik hikayelerin doğduğu topraklar sanki. Cebelitarık Boğazından geçerken başladı bizim hikayemiz. Burada tatlı ve tuzlu suyun birbirine karışmadığını söylemişti babam. Fas'ın büyüsü böyle karşılamıştı işte bizleri. Her ne kadar Fes'e ayak bastığımda heyecanımı yitirir gibi olduysam da labirent sokaklarına vardığımızda bu şehir, beni yakalayıp hikayeye dahil etmesini bilmişti. Kök boyanın kokusu sarıyordu şehrin dört bir yanını; mavinin, yeşilin, sarının en güzel hali buluşmuştu adım attığımız her sokakta. Öyle bir maviydi ki buranın mavisi, huzurdan başka birşey hissettirmiyordu insana. Bir yeşili vardı ki baktığın zaman içini ferahlatıyordu insanın. Bir de sarısı vardı tabi ki içinde sayısız sırrı barındıran bir büyüydü sanki. Sokakta yan yana iki kişi zor yürürdü belki ama nefes alıp vermemi zorlayan bu değildi elbet,  nefes kesen gizemiydi bu şehrin. Her geniş kapı bir avluya açılıyordu. Her avluda bir havuz ve suyun muhteşem sesi...  Gözümüz avlularda kalıp sokağa çıktığımızda bir Simbad belirdi karşımızda. Evet Sinbad yanlış okumadınız. Adı Sinbad idi çünkü ayağında kalkık ve sivri burunlu bir terlik vardı ve biz de bu adı uygun görmüştük ona. Bu Sinbad labirent sokaklarda kaybolmuş turistlere yol gösterip para kazanmaya çalışan gayrı resmi bir rehberden başkası değildi. Babam elindeki üzerinde "Morocco" yazılı biricik kitabımızı gösterip, bir rehbere ihtiyacımız olmadığını söylediyse de Sinbad oldukça ısrarcıydı. Tam atlattık derken bir iki sokak ötede tekrar karşımıza çıktı bu Simbad. Sonra tekrar aynı şeyler yaşandı. Daha sonraları sık sık karşımıza çıktıysa da sinsi bakışlarına maruz kalarak onu da geri de bırakmıştık. Fas deyince bu ufak hatıralardan başka pek bir şey hatırladığım söylenemez ama hissettirdikleri yeter de artar bana. Bunca şeyi neden yazdım çünkü bu çaydan bahsetmem lazım. Giriş kısmı uzun oldu farkındayım. Her neyse gel gelelim Fas'ın meşhur nane çayına ya da nam-ı diğer touareg çayı. Şekeri çay yapım aşamasındayken katılıyor. Bu çayın ikramı Fas'da bir ritüel haline gelmiş. Aslına sadık kalamadım ama ben de denedim. Bu çayın içinde yeşil çay, nane ve benim için uygun miktarda şeker var. Bu da benim nane çayım. Artık içer içer Fas'ı anarım. Bu da bu yazının müziği olsun hadi.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Recipe Blogs - BlogCatalog Blog Directory