Kırmızı Kaşık

1 Eylül 2014 Pazartesi

Ne güzel yerler var... (Vol. 1)

İstanbul-Ankara-İstanbul....İstanbul!!! Aklınız İstanbul'dayken Ankara'da olmak nedir bilir misiniz? Ben bilmiyordum, ta ki İstanbul'da bir şeyleri düzene koyuncaya kadar. Ne zaman ki alışkanlıklarım olmaya başladı burada işte o zaman kısa süreli bırakıp gitmeler bile zor gelmeye başladı. Böyle bir yerde yaşamanın en büyük avantajı yeni yerler görmeye ve yeni tatlar denemeye daha müsait olması. O kadar fazla seçenek var ki. Buraya geldiğimden beri nasıl düzene koysam da bir bir gezsem her yeri diye kara kara düşünmeye başladım. Sonra elime güzel bir liste geçti. Kendime göre eklemeler, çıkarmalar yaparak bir plan çıkardım. Hemen hemen her hafta bu listeden en az 2 yer seçip deneyecektim. Tek başıma olurum muhtemelen diyerek başlamıştım bu işe ama çevremdekilerin ilgisini çekmiş olacak ki, anlattığım çoğu kişi listeye yeni yerler ekleyerek ya da bildikleri ve gitmeye değmeyecek yerleri listeden çıkararak daha kaliteli bir liste oluşturmama yardımcı oldular. Bu listede butik kafelerden, kahvaltı mekanlarına; arka planda lounge müziğin eksik olmadığı kaliteli restoranlardan, salaş ama lezzetli esnaf lokantalarına kadar her türlü mekan var. İlk hafta bana iki arkadaşım daha eşlik etti. Böylece mekan kıyaslamalarında ve genel değerlendirmelerde daha nesnel sonuçlar elde etme imkanımız oldu. O gün 4'te 3 yaparak haftayı kapattık. Zamanlamamızın iyi olmaması nedeniyle 1 mekan fire verdik ama farklı şekilde telafi ettik onu da. Kapısından döndüklerimizle, oturup saatlerce kalkamadıklarımızla bu haftanın mekanları;

 -- Pappa Cafe --

 Kadıköy metro'dan çıktık ve yaklaşık 10-15 dakika yürüdükten sonra Pappa Cafe'ye ulaşabilmiştik. Yapacağım değerlendirmelerin geçerliliğini arttırmak adına bir şey atıştırmadan çıkmıştım evden ve fena halde acıkmıştım. Kafenin kapısına geldiğimizde o yazıyla karşılaştık; "Ufak bir tatile çıktık. Dönüşte bekleriz..." Hayal kırıklığıyla karışık bir açlık hissi ki anlatılmaz yaşanır. Evet elimizde alternatif, denenmesi gereken bir sürü kafe var ama bende takat kalmadı. Ayrıca listemizdeki ilk deneyeceğimiz yerin kapalı olmasıyla 1-0 yenik başladık ama günün sonunda fark edecektik ki buranın kapalı olması o günün nazar boncuğu olacaktı. İçeriye girip yemeklerini yiyip güzel kahvelerini içemedik belki ama o hali bile etkiledi bizi. Muhtemelen mutfağı da dışarıdan görünen dekorasyonu kadar iyidir. Önümüzdeki haftalarda, Kadıköy'deki mekanları bitirmeden önce belki burayı da deneyip değerlendirme yazımı burada paylaşırım.

-- Semolina Kafe & Restoran --

Güne yenilgiyle başlayanlar olarak bir sonraki durağımız burasıydı. Dışarıdan oldukça küçük görünmesinden mütevellit, ayağımız geri gider gibi olduysa da bir deneyelim o kadar geldik dedik. İçeriye girip makarnasıyla meşhur olan bu kafede tabi ki de makarna sipariş ettik. Ortamın sıcaklığına ve şirinliğine kapılıp sohbet ederken masamıza çoktan aperatiflik zeytinyağlı zeytin ezmesi ve sıcak ekmek gelmişti. Açlığımızı bunlarla bastırır bastırmaz siparişlerimiz de hazırlanmıştı. Görüntüden tam puan almıştı sipariş ettiğim fettuccine'im önüme geldiğinde. Tadı nasıldı merak konusuydu. Büyük bir heyecanla o ilk lokmayı aldım. Devamı nasıl anlatılır bilemiyorum. Beklentilerimin oldukça üstündeydi. Ankara'da yine benzer lezzette olduğunu düşündüğüm bir yer daha vardı ama aradan çok zaman geçtiği için geçerli bir kıyaslama yapamayacağım ne yazık ki. Fiyat/performans oranı göz önünde bulundurulursa hiç düşünmeden buranın çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim.

 Bizimkiler sipariş ettikleri fettuccine'lerin yanında bir de ev yapımı limonata istediler. Onların
değerlendirmelerine göre limonata da tam puanı aldı. Fettuccineler alışkın olduğumuz yumuşaklıkta değildi. Biraz daha diriydi, ki bu da olması gerekendi sanırım. İtalya'da fettuccine yeme imkanım olmadı ama az gelişmiş mutfak bilgime dayanarak İtalyan makarnalarının daha diri olduğu bilgisi aklımın bir yerlerinde yer edinmiş durumda. Ortamı hakkında konuşacak olursak; ufak ve sevimli bir ortamı vardı. Küçük kütüphanesinde seyahat, sinema ve yemek kitaplarının sıralanışı gözümden kaçmadı. Duvardaki "into the wild" posterinden, arka plandaki radyo eksen'e kadar her detay kendinizi evdeki odanızda hissetmeniz için yapılmış ufak birer hile gibiydi.


Semolina Kafe'yle ilgili son yorumum; İstanbul'da buraya alternatif olabilecek muadili mekanları henüz deneme  şansım olmadı ama kıyaslama yapmadığımız suretle bence gayet başarılı bir mekan. 3 kişi gittiğimiz kafeyi; fiyat, lezzet ve hizmet olarak 3 kriter üzerinden değerlendirdik ve herkes 5 üzerinden ortalama bir puan verdi. Sonra da verdiğimiz puanların ortalamasını aldık ve böylece mekan değerlendirmesi sonucu Semolina Kafe 5 üzerinden 3.3 alarak o gün deneyimlediğimiz kafeler arasında yerini aldı.



-- POLKA'fe --

Semolina Kafe'deki o mükemmel fettuccine faslının ardından Moda sokaklarında kaybolmak suretiyle o
sokak senin bu sokak benim adım adım dolaşmamızın ardından sonraki durağımız POLKA'fe idi. Karnımızı Semolina'da ziyadesiyle doyurduğumuz için POLKA'fe'nin yemeklerinin tadına bakamadık. Menü tahtasından gördüğümüz kadarıyla günün yemeği olarak çoğunlukla ev yemeği çıkarıyorlar. Ek olarak, çoğu kafede olduğu gibi tostlar, kekler vs. mevcut. Yanlış hatırlamıyorsam ben bir smoothie sipariş etmiştim. Farklı çeşitleri olduğu için kararsız kalıp hepsini karıştırmayı uygun gördüm. Belki güzel yapmışlardı ama istediğim şeyin tadı pek de damağa hitap etmiyordu ve durumun böyle olmasında büyük bir payım olduğunu yadsıyamayız. Müzik seçimleri etnik müziklerden yanaydı. Aralarda İrlanda melodileri de duyuluyordu. Ayrıca kalkmaya yakın, ufak çapta canlı müzik dinletisi de yaptılar. Sanki kafe sahibinin evine misafirliğe gelmişiz gibi  bir ortam  vardı. Yakınlardan geçerken oturup soluklanmak için ideal bir mekan.
 Sakin bir ortamı var. Kitabınızı alıp kendiniz için zaman ayırabilirsiniz burada. Mekan oldukça küçük, ancak diğer yerlere oranla daha fazla sirkülasyon var. Dolayısıyla dışarıda yer yoksa fazla beklemeden dışarıdaki boşalan masalara geçiş yapabilirsiniz. Ayrıca yalnızca 1 masalık asma katı da mevcut. Müdavimi olunacak bir ortamı yok belki ama farklı yerler denemek isteyenlere tavsiye edilir. Uzun değerlendirmelerimiz sonucu POLKA'fe de 5 üzerinden 2.9 alarak Semolina Kafe'den sonra 2.sıraya yerleşti.


-- Kemal Usta Waffle --

Eveeeet burayı anlatmaya kelimeler yetmeyecek sanırım. Bize güne 1-0 yenik başladığımızı unutturan  elbette Kemal Usta Waffle oldu. Belki gün içerisinde gezdiğimiz butik kafelerle hiç bir alakası yoktu
ama buraya gelip güzel bir kapanış yapmış olduk. Çıktığımızda üçümüzün de suratında kocaman gülümsemeler vardı. Nedeni tabi ki de "Waffle Effect"den başka bir şey değildi. Çikolata, karamel, çilek, muz ve bilimum waffle malzemeleri (özellikle şekerlemeli portakal ve vişnelere bayılıyorum) sayesinde hepimiz mest olmuştuk. Sonrasını tahmin edebilirsiniz zaten. Güle oynaya evin yolunu tuttuk. Konsept dışı olduğu için buraya puan vermiyorum. Aranızda yazının bu kısmını okumuş ve hala gitmemiş olanlarınız varsa ve tabi ki bir de waffle'a hayır diyemiyorsanız en yakın sürede buraya ayak basmalısınız ve hayalinizdeki o waffle'ı tatmalısınız.



Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Recipe Blogs - BlogCatalog Blog Directory